Ilık bir sonbahar günüydü. Doğa insana bir can daha veriyordu.

Manzaranın tadını çıkarma isteği insanı yeyip bitiyordu. Bu nasıl olabilirdi? Nasıl manzaranın tadı çıkarılabilirdi? İnanılmaz bir şeydi. Akla ilk gelen sadece öylece durup izlemekti. Peki manzaranın tadı bu şekilden daha başka nasıl çıkartılabilirdi. Düşündükçe içim içimi yiyordu. Zaman geçiyor. Bu gün bu manzara bu doğa beni bitirecekti. Düşünmemek elde değildi. Belki buralara bir daha gelemeyecek, bu yeşilliği, denizi göremeyecektim. Peki nasıl bu vakti iyi değerlendirecektim? Sonra sahilde bir yürüyüş yapsam diye içimden geçirdim. Olabilir miydi? İyi bir yürüyüş. İyi bir fikir miydi? Anlamsız gelmişti. Fakat başka ne yapılabilinirdi ki? Abuk subuk sorular zihnimi zorluyordu. Ortam ve fikir karmaşası içinde yürüyüşe koyuldum. Gidiyordum. Dere tepe düz gidiyor deyimi burada işe yarıyordu. Aynen önüme ne çıkarsa adeta üzerinde atlıyor ve yoluma devam ediyordum. Bir yandan da sağa sola bakarak ıslık çalıyordum. Ellerim ceplerimde idi. Hafif rüzgar vardı. Titremiyor idim fakat üşüdüğümü hissediyordum. O anın tadını çıkarmaya başladım. Gerçekten kendimi iyi hissediyordum. Hem de çok iyi. Derken aklıma ilk başlarda ki o soru geldi. Manzaranın tadı nasıl çıkardı? Bu sorunun yanıtını galiba bulmuştum. Aslında cevabı da çok basitmiş. O anı yaşarken keyif alacakmışsın. Keyif almak için de aklına ne gelirse yapacakmışsın. Bu inanılmaz bir cevap değildi belki ama etkiliydi. Ve de işe yarıyordu.
Yorum Yap